|
|
 |
Hoşgeldiniz Arkadaşlar ;
İlk olarak ana sayfada belirttiğim konu ne yazıkki ülkemizde varolan bir ayıbımızdır..Lütfen okuyunuz..
‘Türkiye’nin Örtülü Gerçeği’
Bilen bilmeyen herkes onlar hakkında konuşuyor.
Pekçok kalemşör başını örten kızların bu tercihlerini “aile baskısı” ile izah eder. Bu saptama üzerinden de başörtüsü yasağını savunmaya, yasağa haklılık kazandırmaya çalışır. Ama ne hikmetse bu konuda mağdurların görüşlerini alma, onların ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlama yoluna gitmezler.
‘Başörtüsü yasağı’na maruz kalanlar üzerine ilk kapsamlı kamuoyu araştırması ANAR tarafından yapılmış. Hazar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği için yapılan araştırmada başörtüsü yasaklarından etkilenen 1.112 kişiyle yüzyüze görüşerek, örtünme sebepleri, örtüyü nasıl tanımladıkları ve yasaktan nasıl etkilendikleri sorulmuş.
Sonuçlar bizim hep yazdığımız tespitlerle örtüşüyor. Haberdeki başlık sırasına göre bakalım:
Türban Değil Başörtüsü
“Başınıza örttüğünüz nesneyi hangi isimle tanımlarsınız” sorusuna katılımcıların 79,4′ü “başörtüsü” diye tanımlamış. Örtülerini “eşarp” olarak adlandıranların oranı yüzde 12,8, “türban” olarak tanımlayanların oranı ise yüzde 6 olmuş. (’Sıkmabaş’ diyen hiç yok nedense..)
Sitenin yorum bölümlerini takip edenler hatırlar, bu isimlendirme üzerine tartışma yaşanmış, bir yorumcu “buna türban, cado, sıkmabaş denir, birini tercih edeceksiniz” deme küstahlığında bulunmuş ve ortalık karışmıştı. İnsanların hoşlanmadıkları, başkaları tarafından isimlendirildiği için yafta gibi durduğunu söyledikleri kavramları, onları kategorize ya da tarif ederken inadına kullanmak, asgari nezaket kurallarına aykırı birşey. Bunun üstüne “bunlardan birisini seçmek zorundasınız” demek ise açık bir küstahlık.
Bunu tabii ki ayrımcılık ve aşağılama için yapıyorlar.
Ama en azından bu kapsamlı araştırma ile yaftaladıkları insanların kendi örtülerini nasıl isimlendirdikleri açığa çıkmış oldu. Bakalım “çağdaş” “ilerici” kalemşörlerimiz bu sonuçlara bakarak çağdaşlığın ve ilericiliğin [de] bir gereği olan “nezaket kuralları”na uyup eski isimlendirmeleri terkedecekler mi?
Örtünme Kimin Kararı?
Bu soru çok önemli. Çünkü bunun üzerine çok spekülasyon yapılır. Ataerkil toplum ve aile yapısından tutun, mahalle baskısına kadar.
Araştırmada başörtülülerin yüzde 62,2’si örtünmeye kendilerinin karar verdiğini söylemiş. Yüzde 10,6′lık bir bölüm ailesinin etkisiyle örtündüğünü, yüzde 7,9′luk bir bölüm babasının etkisiyle, yüzde 7,6′luk bir kesim de annesinin etkisiyle örtündüğünü beyan etmiş. Arkadaş etkisiyle örtünenlerin oranı ise yüzde 5,6.
Şimdi bazıları hemen aile, anne baba etkisine balıklama atlayıp “işte baskı, bakın, oran da az değil” diyebilirler. Burada atlanacak husus aile “empoze/etki”si ile “baskı” kavramlarının birbirinden çok farklı olduğu. Kişinin çocuklarına dinî ya da felsefî görüşlerini empoze etme hakkı vardır ve bu çok doğaldır.
Nitekim bir başka soru bunun baskı olmadığını net olarak ortaya koyuyor. “Kızınız olsa başını örtmesini ister misiniz?” sorusuna başörtülülerin yüzde 96,5′i “evet” diye cevap veriyor. Kendisi baskı ile örtse kızının başını örtmesini niçin istesin?
Katılımcılara kızlarının örtünmemesi durumunda nasıl tepki gösterecekleri sorulduğunda da başörtülülerin sadece yüzde 0,2’si baskı uygulayabileceğini söylemiş. Yüzde 82,2′lik bir kesim neden başörtüsü takması gerektiğini izah edeceğini belirtirken, yüzde 13,2’si herhangi bir müdahalede bulunmayacağını, yüzde 3,6’sı da başörtüsü takması konusunda uyarıda bulunmakla yetinenceğini dile getirmiş. Tüm bu cevaplar başörtülülerin, özgürlükler ve bireysel tercihler konusunda yasağı savunan sözde ilerici ve çağdaşlardan fersah fersah ileride olduklarını gösteriyor.
Neden Örtünüyorlar?
Bir önemli soru daha. Malum bu tartışmalar yapılırken sürekli analarımızın örtüsüne atıfta bulunulur ve “ama bunlar böyle değil, siyasi amaçlı olarak örtüyorlar” diye güya yasağa haklıık kazandırmaya çalışırlardı. (Kaldi ki siyasi amaçlı da örtülebilir, neden yasak olsun bu? Mesela parti rozeti takmak yasak mı?)
“Neden örtünüyorsunuz” sorusuna başörtülülerin tamamına yakını “Dinin bir emri olduğuna inandığım için” cevabını vermiş. Dini gerekçelerle örtünenlerin oranı yüzde 96,7, ahlakı temsil ettiği için örtünenlerin oranı yüzde 0,9 ve siyasi kimliğini yansıttığı için örtünenlerin oranı ise sadece yüzde 0,1.
Siyasi kimlik için örtenlerin oranı kaçmış? Yüzde 0.1. İçinde hakkaniyet dugusuna ve vicdana dair biraz birşeyler taşıyanlar eminim bundan sonra konu hakkında kalem oynatırken yukarıdaki gibi cevherler yumurtlamaktan sakınacaklardır.
Daha başka sorular da sorulmuş araştırmada.
Yasağın uygulanma amaçlarından birisi de hem engelleme yaparak başörtülüleri (sisteme başkaldırı olarak görüp) okuldan uzak tutmak hem de “okumak istiyorsan, kariyer istiyorsan başörtülüye hayat yok” şeklinde bir psikolojik baskı oluşturup uzun vadede başörtüsünü marjinalleştirip toplumsal bir dönüşüm gerçekleştirmekti.
Mağdur etmek suretiyle ilk amaçta bir noktaya kadar başarılı olunsa da, onca yasağa, onca mağduriyete rağmen asıl amaçta başarılı olunamadığı görülüyor. Başörtülülerin yüzde 40,5′i yasağa rağmen başını açmamış, yüzde 35′i sadece yasak uygulanan yerlerde başını açmak zorunda kaldığını kaydetmiş. Yüzde 19,9′luk bir bölüm de -yasağın uygulandığı yerlerde- peruk, şapka veya bere taktığını söylemiş.
Başörtüsü yasağı nedeniyle “başımı açtım” diyenlerin oranı ise yüzde 1,2′de kalmış. Bu cevaplar yasaklarla biryere varmanın kolay olmadığını gösteriyor.
Ama yine de uzun vadede bu sürecin nasıl sonuçlar doğuracağını tam bilemeyiz. Yani bir başörtülü annenin (/ailenin), başörtülülere yapılanları görüp, şu an küçük olan çocuğunun ileride sıkıntı çekmesine engel olmak için başörtüsü konusunda aksi yönden (takMaması için) bir empoze yapması mümkün. Uzun vadeli olduğu için bunun yansımalarını görmek için yıllar gerekebilir.
Ve Tahribat..
Belki de ne önemlisi bu.
Başörtülerini çıkarmak zorunda kalanların yüzde 70.8′i ‘kişiliklerinin zedelendiğini/parçalandığını’, yüzde 63.2’si da ‘kendini hakarete uğramış’ hissettiğini söylemiş. Başını açmaya zorlananların yüzde 46.9′u ‘utanç’ duyduklarını, 46.5′u da kendilerini ‘günahkâr’ hissettiklerini ifade etmiş. Başörtüsünü açmadığı için okuyamayan, katsayı adaletsizliği ile de ayrıca baltalalan başörtülü mağdurlarının da psikolojik durumları eklendiğinde durumun ne kadar vahim olduğu ortada.
Bunu yapmaya kimsenin hakkı yoktu. Bir nesli böyle bir travmaya soktular; ezdiler..
Bu, yasakçıların büyük bir ayıbı olarak tarihe geçecek.
Alenî bir devlet baskısı ortada iken, binlerce genç kız bu baskı ile mağdur olmuşken bir de utanmadan yasağı savunmak ve meşrulaştırmak adına mahalle baskısından, aile baskısından söz etmiyorlar mı, insan çileden çıkıyor..
Aklı başında herkes bu yasağın başörtüsü ile alakalı olmadığını çok iyi biliyor. Mümtaz’er Hoca’nın da dediği gibi “Türkiye’de başörtüsü sorunu değil, iktidar sorunu yaşanıyor.”
|
|
 |
|
|
|
|